Karın zarı kanseri (tıbbi adıyla periton kanseri), karın boşluğunu saran ve organların üzerini örten ince bir zar tabakasının (periton) hücrelerinden kaynaklanan nadir bir hastalıktır. Bu zar, bir anlamda karın içi organların “koruyucu bir ambalajı” gibi görev yapar ve vücudun bu bölgesindeki sürtünmeyi azaltmaya yardımcı olur. Ne yazık ki karın zarı kanserinin erken döneminde genellikle belirgin bir belirti ortaya çıkmadığı için tanı koymak güçleşir ve hastalık çoğu zaman ilerlemiş safhada fark edilir. Ancak düzenli kontroller, risk faktörlerinin bilinmesi ve bazı genetik testlerle, özellikle yüksek riske sahip bireylerde daha erken tanı mümkün olabilir.
Karın Zarı Kanseri Nedir ve Nasıl Gelişir?
Periton, karın boşluğu içerisindeki organları (mide, bağırsaklar, karaciğer, rahim, idrar torbası gibi) ince bir zar şeklinde kaplayan ve sürtünmeyi azaltan, vücudumuzun gizli kahramanlarından biridir. Bu zarı gözünüzün önünde bir çeşit “koruyucu naylon” gibi canlandırabilirsiniz. Normalde, bu zar oldukça düz, ince, yarı saydam ve pürüzsüz bir yapıya sahiptir. Ancak bazı genetik değişiklikler veya kronik tahriş süreçleri sonucunda bu zarın hücrelerinde kontrolsüz bir çoğalma baş gösterir. İşte bu durum karın zarı kanseri, diğer adıyla periton kanseridir.
Periton kanseri, ilk olarak periton hücrelerinde oluşan birincil (primer) periton kanseri şeklinde ya da yumurtalık veya sindirim sistemi gibi başka bölgelerden buraya yayılım gösteren ikincil (sekonder) periton kanseri şeklinde görülebilir. Yani bazen problem doğrudan karın zarında başlarken, bazen de örneğin kalın bağırsakta gelişen bir tümörün karın zarına sıçramasıyla “peritoneal yüzey” hastalığı olarak karşımıza çıkar.
Periton hücreleri, gerek genetik yatkınlık gerek kronik inflamasyon (iltihabi durum) gerekse çevresel faktörlerin etkisiyle zaman içinde hasar görebilir. BRCA1 veya BRCA2 gibi belirli genlerdeki mutasyonlar, yumurtalık kanseri riskini arttırdığı gibi karın zarı kanserine de zemin hazırlayabilir. Bu genetik bozukluklar, normalde DNA’daki hasarları onarmakla görevli olan sistemlerin düzgün çalışmasını engeller. Dolayısıyla hücreler mutasyona uğramış haliyle çoğalmaya devam eder, tıpkı kontrolsüz açılmış bir musluğun altındaki kovanın zamanla taşması gibi istenmeyen çoğalma başlar.
Hastalığın gelişiminde “alan etkisi” (field effect) olarak adlandırılan bir mekanizma da önem taşır. Bu mekanizmada, periton genelinde küçük fokal hasarlar oluşur ve farklı bölgelerde aynı anda benzer kanser hücreleri gelişebilir. Yani kanser, tek bir noktadan büyümek yerine çok sayıda küçük odağın zamanla birleşmesiyle de ortaya çıkabilir. Bu nedenle karın zarı kanseri, tanı anında sıklıkla yaygın bir tablo çizer; farklı bölgelerde farklı boyutlarda tümör odakları görülebilir.
Bu yayılımı kolaylaştıran unsurlardan biri de peritonun sıvı akışıyla yakından ilişkili olmasıdır. Karın boşluğunda, özellikle hastalık ilerledikçe sıvı birikimi (asites) ortaya çıkar ve bu sıvı içerisindeki kanser hücreleri, karın boşluğunun çeşitli noktalarına “serpili” şekilde yayılabilir. İşte bu nedenle karın zarı kanserinde erken yakalama güçtür ve sıklıkla ileri evrelerde keşfedilir.
Karın Zarı Kanserinin Temel Belirtileri Nelerdir?
Karın zarı kanserinin en büyük zorluklarından biri, belirtilerinin son derece belirsiz olması ve pek çok farklı hastalıkla karıştırılabilecek nitelikte seyretmesidir. Bu kanser türünün belirtilerini gündelik hayatta kolaylıkla göz ardı edebilir ya da basit bir sindirim sorunu sandığınız rahatsızlıklar olarak yorumlayabilirsiniz. Ancak belli başlı tipik işaretler vardır:
- Karın Ağrısı ve Rahatsızlık: Kişi çoğunlukla karın bölgesinde yaygın bir rahatsızlık veya ağrıdan yakınır. Bu ağrı, hafif bir sızı şeklinde başlayıp zamanla daha şiddetli hale gelebilir. Günlük hayatta “midem ağrıyor” ya da “karnımda bir dolgunluk var” şeklinde dile getirilen durumlar bazen sıradan bir bağırsak hareketi bozukluğundan öteye giderek karın zarı kanserine işaret edebilir.
- Şişkinlik ve Karında Şişlik (Asites): Şişkinlik sadece fazla yemek yemekten kaynaklanmaz. Karın zarı kanserinde, özellikle orta-ileri evrelerde karın içinde sıvı toplanması (asites) meydana gelebilir. Bu durum kişinin giysilerinin bel kısmının dar gelmesi, sıkça nefes daralması hissetmesi veya belirgin bir göbek şişliğinin oluşması şeklinde kendini gösterebilir.
- Erken Doyma ve İştahsızlık: Karın içi sıvı ve/veya tümör kitleleri mideye baskı yaptığında, kişi çok az yemekle bile hemen doyar. Bu da enerji alımını düşürerek kilo kaybına neden olabilir. Bazı hastalarda ise genel iştahsızlıkla birlikte “mide bulantısı ve hızlı doyma” hissi sık yaşanır.
- Sindirim Sistemi Değişiklikleri: İshal, kabızlık veya dışkılama alışkanlıklarında farklılık gibi belirtiler görülür. Mide bulantısı, kusma veya sürekli gaz şikâyetleri de tabloya eşlik edebilir. Bu tür belirtiler bağırsaklarda veya karın içindeki basınç artışıyla ilişkili olabilir.
- Kilo Kaybı veya Nadiren Kilo Alımı (Sıvı Birikimi Nedeniyle): Bazı hastalar ani kilo kaybı yaşarken (özellikle yağ kaybı ve kas erimesi şeklinde), asit birikimi nedeniyle vücut ağırlığında artış da ölçülebilir. Görsel olarak kişi zayıflarken tartıda daha ağır çıkabilir; çünkü bu kilonun önemli bir kısmı toplanan sıvıdır.
- Karında Baskı veya Dolgunluk Hissi: Bu durum kişinin günlük aktivitelerini kısıtlayacak kadar rahatsız edici olabilir. Herhangi bir fiziksel çaba sırasında çabuk yorulma veya nefes darlığı ortaya çıkabilir.
- Nadir Belirtiler: İlerlemiş vakalarda bazen kanlı kusma (hematemez) veya bağırsak tıkanıklığı belirtileri (şiddetli karın ağrısı, gaz ve dışkı çıkaramama) görülebilir. Bunlar genellikle daha ileri aşamalarda veya komplikasyon oluştuğunda ortaya çıkar.
Karın Zarı Kanserine Neden Olan Faktörler Nelerdir?
Karın zarı kanseri, akıllara hemen “Neden ben?” sorusunu getiren bir hastalıktır. Bunun altında yatan nedenler genellikle çok boyutludur ve tek bir sebebe indirgenemez. Ancak bilimsel araştırmalarda öne çıkan faktörleri şu şekilde özetleyebiliriz:
- Genetik Yatkınlık: BRCA1 ve BRCA2 gibi gen mutasyonlarına sahip kişiler, meme ve yumurtalık kanserine daha yatkın olduğu gibi periton kanseri gelişme riskiyle de karşı karşıyadır. Bu genler, hücrelerin DNA hasarını onarmaya yarayan sistemlerde görev alır; mutasyon varsa hücreler kontrolden çıkarak tümörleşebilir. Ailede, özellikle anne ya da kız kardeş gibi birinci dereceden akrabalarda yumurtalık veya meme kanseri hikâyesi mevcutsa, risk artar.
- İleri Yaş: Çoğu vaka 60-65 yaş sonrası dönemde tespit edilir. Hücrelerin zamanla biriken DNA hasarı, ileri yaşta kansere yakalanma olasılığını artırır. Ancak bu gençlerin asla risk taşımadığı anlamına gelmez; sadece istatistiksel olarak ileri yaş grubunda daha sık karşımıza çıkar.
- Kronik İnflamasyon ve İrritasyon: Karın içindeki kronik iltihabi durumlar veya sürekli tekrarlayan tahriş, zar hücrelerinde yıkıcı etki yaratabilir. Endometriozis gibi bazı jinekolojik rahatsızlıkların uzun sürede karın zarı üzerinde hasar oluşturabileceğine dair araştırmalar olsa da kesin mekanizmalar tam olarak aydınlatılmış değildir.
- Aile Öyküsü ve Diğer Kanser Türleri: Ailenin diğer üyelerinde yumurtalık, meme ya da bağırsak kanseri hikâyesinin bulunması, karın zarı kanseri riskini de artırabilir. Genetik geçiş dışı, paylaşılan yaşam tarzı ya da çevresel faktörler de bu korelasyona katkıda bulunabilir.
- Çevresel ve Yaşam Biçimi Faktörleri (Daha Az Belirgin): Sigara içmek, uzun süre kontrolsüz obezite, sürekli yüksek kalorili ve liften yoksun bir diyet izlemek, teorik olarak karın boşluğunda da kronik inflamasyon eğilimini artırabilir. Ancak bu faktörlerin periton kanserine ne ölçüde katkı sağladığı, diğer kanser türlerinde olduğu kadar net ortaya konmamıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, karın zarı kanserinin çoğu zaman bu faktörlerin bir kombinasyonu sonucu oluştuğudur. Yani yalnızca genetik mutasyonunuz var diye mutlaka hasta olacaksınız diye bir kural yoktur; benzer şekilde hiçbir risk faktörünüz olmadan da bu hastalığı yaşayabilirsiniz. Bu nedenle hem koruyucu önlemler hem de düzenli tıbbi taramalar, özellikle riskli gruplar için büyük önem taşır.
Karın Zarı Kanseri Nasıl Teşhis Edilir?
Karın zarı kanserini teşhis etmek çoğu zaman dedektiflik oyunu gibi sabır gerektirir. Belirtiler belirsiz olduğundan, uzmanlar genellikle farklı tanı yöntemlerini bir arada kullanır:
Fiziksel Muayene ve Tıbbi Öykü: Hastanın şikâyetlerini ayrıntılı dinlemek ve karnı elle muayene etmek ilk adımdır. Karında sıvı birikimi varsa, uzman avuç içini karnın üzerinde kaydırarak sıvı dalgası (shifting dullness) tespiti yapabilir. Bu asit varlığını düşündürür. Ayrıca geçmiş tıbbi hikâye, ailedeki kanser öyküsü gibi bilgiler de teşhis sürecinde yol göstericidir.
Görüntüleme Yöntemleri:
- Ultrason: Karın boşluğundaki sıvı birikimini ve olası kitleleri saptamak için hızlı ve yaygın kullanılan bir yöntemdir. Ancak detaylı bilgi sağlamada yeterli olmayabilir.
- Bilgisayarlı Tomografi (BT) Taraması: Karın organlarının ve peritonun yapısını daha net gösterir. Tümör odaklarının boyutu ve yayılımı konusunda bilgi verir.
- Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRI): Yumuşak doku detayını daha iyi veren bir yöntemdir. Karın zarındaki küçük lezyonlar veya dokusal farklılıklar hakkında ek bilgi sağlayabilir.
- PET/BT (Pozitron Emisyon Tomografisi): Kanser hücrelerinin metabolik aktivitesini göstererek ek tanısal güvence sunar, ancak her zaman standart yaklaşımın bir parçası olmayabilir.
- Kan Testleri ve Tümör Belirteçleri (Markerlar): Özellikle CA-125 düzeyi yumurtalık ve karın zarı kanserlerinde yükselebilir. Ancak bu test tek başına tanı koydurmaz; çünkü CA-125 başka durumlarda da artabilir. Yine de tedavi takip sürecinde yararlı bir göstergedir.
- Peritoneal Sıvı Analizi (Paracentesis): Karında sıvı birikimi varsa, iğneyle alınan asit sıvısı laboratuvara gönderilir. Mikroskop altında hücre incelemesi (sitoloji) yapılarak kanser hücresi aranır. Bu yöntem örneğin baklava dilimi kesmek kadar özen isteyen bir işlemdir; doğru yerden ve doğru teknikle sıvı almak sonuçların doğruluğu açısından elzemdir.
Cerrahi Girişim ve Biyopsi:
- Laparoskopi: Karın duvarına açılan küçük kesilerden kamera ve aletlerle girilerek doğrudan karın zarı gözlenir ve gerekli görülen yerlerden doku örneği alınır. Bu tanıyı kesinleştirmek için en etkili yöntemlerden biridir.
- Laparotomi (Açık Cerrahi): Bazı durumlarda daha yaygın bir cerrahi keşif gerekebilir. Tümör yaygınsa veya doku örneklemesi laparoskopiyle yeterince yapılamazsa açık cerrahi tercih edilebilir.
Karın Zarı Kanserinin Evreleri Nelerdir?
Karın zarı kanserinin evrelemesi, büyük oranda yumurtalık kanseri için kullanılan FIGO (Uluslararası Jinekoloji ve Obstetrik Federasyonu) sistemine benzer. Bu sistem, tümörün karın içindeki yayılımına, lenf nodu tutulumu olup olmadığına ve uzak organlara metastaz yapıp yapmadığına göre evreleri belirler. Genel hatlarıyla:
- Evre 1 (Erken Evre): Kanser sadece karın zarıyla sınırlıdır ve başka bir organ ya da dokuya yayılmamıştır. Fakat periton kanserinde bu evre son derece nadir yakalanır; çünkü belirtiler genellikle ortaya çıkmaz veya hafiftir.
- Evre 2 (Yakın Organlara Yayılım): Tümör karın zarı dışındaki yakın komşu organlara (rahim, yumurtalıklar, mesane vb.) yayılabilir. Ancak yine bu evre de sık rastlanmaz; hastaların çoğunda tanı konulduğunda daha ileri evrelere ulaşılmıştır.
- Evre 3 (Karın İçi Yaygınlık ve Lenf Nodu Tutulumu): Bu aşamada kanser, karın boşluğunda daha geniş bir alana yayılmıştır. Lenf bezlerinde tutulum da görülebilir. Hastaların büyük bölümü ilk tanı anında bu evrede olur. Karın içi sıvı birikimi (asites) ve birçok bölgeyi kapsayan “peritoneal implantlar” bu evrede sıktır.
- Evre 4 (Uzak Metastazlar): Kanser hücreleri karın zarı dışında, karaciğerin içi, akciğerler veya diğer uzak organlara yayılmıştır. Bu evrede genel sağlık durumu ciddi olarak etkilenir ve komplikasyonlar (bağırsak tıkanması, ciddi asit birikimi, organ yetmezlikleri vb.) daha sık yaşanır.
Her bir evrenin alt aşamaları (örneğin 3A, 3B, 3C gibi) tümörün boyutuna, yayılım derecesine ve lenf nodu tutulumunun spesifik durumuna göre tanımlanır. Bu alt evrelerin belirlenmesi hastanın tedavi sürecinde kullanılacak yöntemlerin seçimi ve hayatta kalma olasılığının öngörüsü açısından değer taşır.
Karın Zarı Kanseri Over Kanserinden Nasıl Farklanır?
Karın zarı kanseri ile yumurtalık (over) kanseri arasındaki çizgi çoğunlukla flu görünür. Bunun nedeni, her iki kanserin de aynı embriyolojik kökenden gelen hücreleri hedef almasıdır. Yani yumurtalıkları saran epitel doku ile periton dokusu benzer biyolojik yapılara sahiptir. Dolayısıyla mikroskop altında incelendiklerinde birbirlerinden ayırt edilmesi zor olabilir. Yine de her ikisi arasında belirgin farklar mevcuttur:
Kaynak Noktası:
- Yumurtalık kanseri doğrudan yumurtalık dokusundan gelişirken, periton kanseri karın zarı hücrelerinden başlar.
- Yumurtalıklarını aldırmış (ooferektomi) kadınlarda dahi periton kanseri görülebilir; çünkü ana kaynak periton zarının kendisidir.
Görülme Sıklığı:
- Yumurtalık kanseri, kadınlarda en sık rastlanan jinekolojik kanserlerden biridir.
- Periton kanseri ise nadir görülür; ancak yumurtalık kanserine çok benzer bir tablo çizdiği için fark edilmesi güç olabilir.
Klinik Belirtiler:
- İki kanser tipi de karın ağrısı, şişkinlik, asites ve sindirim sistemi bozuklukları gibi benzer semptomlara neden olur.
- Periton kanseri, bazen yumurtalık kanserine benzer şekilde jinekolojik muayenede “adnexal kitle” bulunmadan, yalnızca difüz karın zarı tutulumuyla seyrettiği için teşhisi gecikebilir.
Moleküler Özellikler:
- Yumurtalık kanserlerinde de sıkça görülen BRCA mutasyonları, periton kanseri için de önemli bir risk faktörüdür.
- Her iki kanserde de TP53 mutasyonları oldukça sıktır. Ancak bazı araştırmalar, periton kanserinde farklı gen ekspresyon profilleri ve immün mikroçevre etkileşimleri olabileceğini göstermiştir.
Tedavi ve Prognoz:
- Hem yumurtalık kanseri hem de periton kanseri tedavi yaklaşımları benzerdir: ameliyatla tümör dokusunu maksimum düzeyde çıkarmak (sitoredüktif cerrahi) ve ardından kemoterapi uygulanması.
- Periton kanseri, sıklıkla daha yaygın bir şekilde karın zarını ve organları sardığından, cerrahiyle tam temizlenmesi daha karmaşık olabilir. Bu nedenle prognoz yumurtalık kanserine göre biraz daha zorlayıcı olabilir.
- Buna karşın, son dönemlerdeki hedefe yönelik ilaçlar (örneğin PARP inhibitörleri) ve gelişmiş cerrahi teknikler, tedavi şansını belirgin şekilde artırmıştır.
Karın Zarı Kanserinin Tedavi Yöntemleri Nelerdir?
Karın zarı kanserinin tedavisi, satrançtaki çok hamleli stratejiler kadar karmaşık bir planlama gerektirir. Her hasta için, tümörün evresi, yerleşim yeri, hastanın genel sağlık durumu ve genetik profili gibi faktörler göz önüne alınır. Aşağıda en yaygın tedavi yöntemlerini bulabilirsiniz:
Cerrahi (Sitoredüktif Cerrahi ya da Debulking):
- Tedavinin omurgasını çoğunlukla cerrahi oluşturur. Amaç karın içindeki tümörlü doku miktarını mümkün olduğunca azaltmak veya tamamen çıkarmaktır.
- Lenf bezleri, karın zarı parçaları, bazen dalak gibi organlar da çıkarılabilir. Cerrahi, “tümör yükünü” minimize ederek kemoterapinin etki gösterme şansını yükseltir.
Kemoterapi:
- Ameliyat öncesi (neoadjuvan) veya sonrası (adjuvan) dönemde uygulanabilir. Temel ilaç kombinasyonu, sıklıkla platin türevleri (örneğin karboplatin) ve taksanlar (paklitaksel) içerir.
- Bazı hastalarda farklı kemoterapi protokolleri denenebilir. İlaçların seçiminde hastanın genetik özellikleri (ör. BRCA mutasyonu) veya kanserin histolojik tipi önem taşır.
Hedefe Yönelik Tedaviler (Targeted Therapies):
- PARP İnhibitörleri: BRCA1/2 veya homolog rekombinasyon (HR) onarım yolu mutasyonlu hastalarda oldukça etkili olabilir. Bu ilaçlar, DNA onarım mekanizmasını sabote ederek kanser hücrelerini “tamir edilemez” hale getirir.
- Anti-anjiyogenez İlaçları (Bevacizumab vb.): Tümörün beslenmesini sağlayan yeni damar oluşumunu engelleyerek kanserin büyümesini yavaşlatır.
HIPEC (Hyperthermic Intraperitoneal Chemotherapy):
- Bu yöntemde, sitoredüktif cerrahi esnasında karın boşluğu doğrudan sıcak kemoterapi solüsyonu ile yıkanır. Yüksek ısı (yaklaşık 40-43°C), ilaçların hücreye girişini artırırken kanser hücrelerinin ısıya duyarlılığını yükseltir. Böylece geride kalma ihtimali olan mikro tümör odaklarını hedef almak amaçlanır.
Radyoterapi (Nadir Kullanılır):
- Karın zarı kanserinde çok spesifik durumlar dışında tercih edilmez. Çünkü yaygın tutulum söz konusu olduğunda radyoterapi, karın içi organlara da ciddi hasar verebilir.
Deneysel Tedaviler ve İmmünoterapi:
- Klinik araştırmalar, bağışıklık sistemini kansere karşı harekete geçiren ilaçlar (örneğin PD-1/PD-L1 inhibitörleri) üzerine yoğunlaşmaktadır. Bazı hastalarda umut verici sonuçlar elde edilse de standart tedavi protokolünde henüz rutin değildir.
HIPEC Nedir ve Tedavide Nasıl Kullanılır?
HIPEC (Hyperthermic Intraperitoneal Chemotherapy), geleneksel tedavilerin ötesinde, karın içi kanserleri hedef alan özel bir yaklaşımdır. Bir nevi “ısı yardımıyla derin temizlik” olarak da düşünebilirsiniz. Bu yöntem şu şekilde uygulanır:
Sitoredüktif Cerrahi (CRS) ile Birleştirilmesi:
- Öncelikle, kanserli doku kitlelerinin mümkün olduğunca çıkarılması hedeflenir. Karın zarındaki tümör nodülleri, gerekli görüldüğünde bazı organların bir kısmı veya tamamı alınabilir. Amaç geriye gözle görülür tümör dokusu kalmamasını sağlamaktır (ya da çok minimal düzeyde kalmasını).
Isıtılmış Kemoterapinin Karın Boşluğuna Verilmesi:
- Cerrahi işlem bittikten sonra, karın boşluğuna kemoterapi ilacı içeren ve yaklaşık 40-43°C sıcaklıktaki sıvı verilir. Bu sıvı özel bir makine yardımıyla sürekli dolaştırılır.
- Yüksek ısı, kanser hücrelerinin zar yapısını bozar ve ilaç alımını kolaylaştırır. Aynı zamanda vücudun bağışıklık hücrelerini daha aktif hale getirdiğine dair veriler vardır.
Sistemik Yan Etkilerin Azalması:
- Kemoterapi doğrudan karın içine verildiği için ilacın büyük kısmı lokal olarak etki gösterir. Bu sistemik dolaşıma geçen ilaç miktarını azaltarak yan etkilerin nispeten kontrol altına alınmasına yardımcı olur.
- Yine de HIPEC işlemi, ileri düzey uzmanlık ve deneyim gerektirir. Cerrahi süresi uzun olabilir ve işlem sonrasında komplikasyonlar (enfeksiyon, yarada iyileşme sorunları vb.) gözlenebilir.
Etkinliği ve Kullanım Alanları:
- Periton kanseri, yumurtalık kanserine bağlı peritoneal yayılım, apendiks kaynaklı psödomiksoma (yoğun jel kıvamlı tümör sıvısı) gibi durumlarda HIPEC önemli bir seçenektir.
- Araştırmalarda, HIPEC’in doğru hasta seçiminde ve başarılı cerrahiyle birlikte uygulandığında, bazı kanser türlerinde hayatta kalma sürelerini anlamlı ölçüde uzattığı gösterilmiştir.
HIPEC’in başarısını belirleyen en önemli etmenler, tümörün karın içinde ne kadar yaygın olduğu ve cerrahinin ne derece etkin yapıldığıdır. Bu nedenle bu yöntem genellikle özel merkezlerde, konusunda deneyimli multidisipliner ekipler tarafından uygulanır. Hastalar için en büyük avantajlarından biri, cerrahi sonrası kalabilecek mikroskobik kanser hücrelerinin direkt temasa maruz kalmasıyla ek bir “temizlik” sağlanmasıdır. Özellikle ileri evre periton kanseri vakalarında, umut verici sonuçlar veren bir tedavi adımı olarak kabul edilmektedir.
Yaşam Tarzı, Karın Zarı Kanseri Riskini Etkiler mi?
Birçok kanser türünde yaşam tarzının etkisi barizdir: sigara içmek akciğer kanseri riskini, yüksek kırmızı et tüketimi kolon kanseri riskini artırabilir. Peki, karın zarı (periton) kanserinde durum nedir?
- Obezite ve Metabolik Dengesizlik: Obezite, vücudun çeşitli bölgelerinde kronik inflamasyon yaratır. Özellikle karın çevresi yağlanması, karın içi basıncı ve hormon dengesini etkileyerek uzun vadede kanser gelişimine elverişli bir ortam oluşturabilir. Teorik olarak bu süreç periton kanseri riskine de katkı sunabilir. Ancak bu alandaki veriler henüz net değildir.
- Beslenme Alışkanlıkları: Antioksidanlardan zengin sebze-meyve tüketiminin genel kanser riskini azaltıcı etkisi yaygın kabul görür. Lifli besinler, tam tahıllar, taze meyve-sebzeler ve dengeli protein alımı, genel anlamda sağlıklı bir metabolik yapı oluşturur. Yine de doğrudan periton kanseri için “Şu gıdayı tüketin, bu gıdayı tüketmeyin” gibi somut öneriler sunacak kapsamlı bir araştırma bulunmamaktadır.
- Fiziksel Aktivite ve Bağışıklık: Düzenli egzersiz, bağışıklık hücrelerinin fonksiyonlarını optimize eder, inflamasyonu azaltır ve kilo kontrolüne yardımcı olur. Diğer kanser türlerinde gözlemlendiği gibi, periton kanserinde de dolaylı olarak olumlu etkilerinin olabileceği düşünülür. Ancak spesifik bir “koruyucu etki” oranı açıklamak zordur.
- Zararlı Alışkanlıklar: Sigara ve alkol tüketimi, vücutta genel bir toksik yük ve bağışıklık sisteminde bozulmaya neden olur. Bu durum tüm kanser türleri gibi periton kanseri riskini de artma eğilimine sokabilir. Buna karşın doğrudan “sigara içmek periton kanserine neden olur” şeklinde kesin bir sonuca henüz varılamamıştır.
- Genetik Faktörlerin Baskınlığı: BRCA1/2 mutasyonuna sahip bir kişi, istediği kadar sağlıklı beslensin ve düzenli egzersiz yapsın, yine de periton kanseri riski toplum ortalamasına göre daha yüksek kalır. Bu yaşam tarzının önemini azaltmamakla birlikte genetiğin güçlü etkisini hatırlatır.
Karın Zarı Kanserinde Asit Birikimi Nasıl Ortaya Çıkar?
Periton kanserinin en belirgin ve rahatsız edici bulgularından biri asites yani karın içinde sıvı toplanmasıdır. Normalde karın boşluğunda çok az miktarda kayganlaştırıcı bir sıvı vardır. Ancak çeşitli mekanizmalar bu dengeyi bozarak sıvının anormal biçimde birikmesine yol açar:
- Lenfatik Drenajın Bozulması:
Karın zarı, vücuttaki lenfatik dolaşımın önemli bir parçasıdır. Tümör hücreleri lenfatik kanalları tıkayıp sıvının geri emilimini engelleyebilir. Böylece sıvı, “tahliye kanalları” çalışmadığı için karın içinde birikir.
- Damar Geçirgenliğinin Artması (VEGF Etkisi):
Kanser hücreleri genellikle damar yapısını etkileyen maddeler (örneğin VEGF – Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü) salgılar. Bu maddeler, damar duvarlarının geçirgenliğini arttırarak sıvı sızıntısını çoğaltır.
- Protein ve Albumin Düzeylerinin Düşmesi:
İleri kanser durumlarında, vücut genelinde protein dengesizlikleri yaşanabilir. Albumin seviyesi düştüğünde, damar içi basınç dengesi bozulur ve sıvı dokular arasına sızar. Bu da asit oluşumunu tetikler.
- Asit Miktarının Artması ve Semptomlar:
Asit arttıkça karın şişliği, nefes almada zorluk, hareket kısıtlılığı ve hızlı doyma gibi belirtiler belirginleşir. Günlük hayat kalitesi ciddi şekilde düşebilir, hatta basit işler bile zor hale gelebilir.
- Teşhis ve Tedavi Yaklaşımları:
Ultrason muayenesi, doktorun karında sıvı birikimini netleştirmesine yardımcı olur.
Tedavi olarak çoğu zaman paracentesis adı verilen sıvı boşaltma işlemi uygulanır. Büyük bir iğne yardımıyla sıvı dışarı alınır. Bu işlem, hem tanısal (sıvı sitolojisi yapmak için) hem de tedavi amaçlı (hastanın rahatlaması için) kullanılabilir.
İntraperitoneal kemoterapi veya HIPEC gibi yöntemler direkt olarak karın içinde kalan kanser hücrelerini hedef aldığı için asit oluşumunu azaltmada da rol oynar.
Bazı durumlarda periton kateterleri yerleştirilerek, hastanın tekrarlayan sıvı boşaltma seanslarına erişimi kolaylaştırılır.
Karın Zarı Kanserinde Erken Teşhis Ne Kadar Etkilidir?
Karın zarı kanserinde “erken teşhis” ifadesi ne yazık ki pek sık duyduğumuz bir başarı hikâyesine dönüşemeyebilir. Bunun birkaç nedeni vardır:
- Belirtilerin Belirsizliği:
Karın ağrısı, şişkinlik, hafif hazımsızlık gibi semptomlar günlük yaşamın stres ve beslenme problemlerine de bağlanabilir. Bu yüzeysellik, hastalığın genellikle ilerlemiş evrede teşhis edilmesine yol açar.
- Rutin Tarama Yöntemlerinin Olmayışı:
Meme kanseri için mamografi, rahim ağzı kanseri için smear gibi yaygın tarama testleri karın zarı kanseri için mevcut değildir.
Kan testleri (CA-125 vb.) ve ultrason gibi yöntemler de %100 özgül olmadığı için belirli bir risk grubunun dışında rutine alınmaz. Bu da erken vakaların gözden kaçmasına neden olur.
- Hızlı Yayılım Potansiyeli:
Periton, sıvı dolaşımı ve organların yakın temas içinde olduğu bir bölge olduğu için kanser hücreleri burada kolayca yayılarak çok sayıda odak oluşturabilir. Bu da kısa sürede ileri evreye ulaşılmasına sebep olur.
- Genetik Yatkınlığı Olanlar İçin Farkındalık:
Yüksek riskli gruplarda, yani BRCA1/2 gibi gen mutasyonlarını taşıyan kişilerde, düzenli olarak karın içi ultrason, CA-125 ölçümü ve gerektiğinde ileri görüntüleme teknikleri daha sık kullanılabilir. Bu en azından bu kişilerde biraz daha erken teşhis imkânı sunar.
- Erken Teşhisin Avantajları:
Çok nadir de olsa erken evrede yakalanan hastalarda cerrahi ile tüm tümörlü dokunun temizlenme şansı artar. Bu da kemoterapi ihtiyacını azaltabilir ya da tedaviyi daha tolere edilebilir hale getirir.
İleri evreye göre, prognoz doğal olarak daha iyi ve uzun dönem yaşam süresi daha yüksek olur.
Karın Zarı Kanserli Hastaların Prognozu Nasıl Belirlenir?
Prognoz, tıp dilinde bir hastalığın seyrinin ve tedaviye yanıtının öngörüsü anlamına gelir. Karın zarı kanseri söz konusu olduğunda, prognoz kişiden kişiye büyük değişiklik gösterir. Bunu belirleyen unsurlar şunlardır:
- Evre ve Tümör Yükü:
Hastalığın hangi aşamada olduğu (I, II, III veya IV) ve tümörün karın içindeki yayılım derecesi (Peritoneal Kanser İndeksi – PCI gibi ölçümler) prognozu önemli ölçüde şekillendirir.
Düşük PCI değerleri, kanserin daha sınırlı olduğunu gösterir ve cerrahiyle tam temizlenme şansını artırır.
- Tam Sitoredüksiyon (R0 veya CC-0) Başarısı:
Ameliyat sırasında gözle görülür tümör kitlesinin tamamen ortadan kaldırılması (cerrahi sınırda tümör kalmaması) hasta açısından en belirleyici faktörlerden biridir.
Eğer geride 1 cm’den büyük tümör odakları kalırsa (R2 rezeksiyon gibi), hastalığın nüksetme riski yükselir ve sağkalım süresi kısalabilir.
- Genetik Mutasyonlar ve Tümör Biyolojisi:
BRCA1/2 mutasyonları, her ne kadar başlangıçta yüksek risk anlamına gelse de bu mutasyonlara sahip kanser hücreleri PARP inhibitörleri gibi tedavilere yanıt verebilir. Böylece bu ilaçlar hastanın sağkalımını belirgin şekilde iyileştirebilir.
Ek olarak TP53 mutasyonu gibi diğer genetik değişiklikler, tedaviye yanıtta farklı dinamikler oluşturabilir.
- Kemoterapiye ve Hedefe Yönelik İlaçlara Yanıt:
Bazı tümörler kemoterapiye hızlı yanıt verirken, bazılarında direnç gelişebilir. Tedaviye yanıt, hastanın genel durumunu ve prognozunu doğrudan etkiler.
Anti-anjiyojenik tedaviler ve PARP inhibitörleri gibi yeni nesil yaklaşımlar, seçilmiş hasta gruplarında prognozu iyileştirme potansiyeline sahiptir.
- Hastanın Genel Sağlık Durumu:
Kalp, böbrek, karaciğer gibi hayati organların fonksiyonları ve hastanın bağışıklık sistemi gücü, uzun vadeli hayatta kalmada önemlidir.
Yaş, eşlik eden diğer hastalıklar (diyabet, hipertansiyon vb.) ve beslenme durumu da tedavinin tolere edilebilirliğini ve sonuçlarını etkiler.
Karın Zarı Kanseri İçin Destek Tedavileri Var mıdır?
Periton kanseri tedavisi uzun bir maraton gibidir ve bu süreçte hastaların yalnızca tıbbi değil aynı zamanda psikolojik ve sosyal açıdan da desteğe ihtiyacı vardır. “Destek tedavileri” terimi, bu yolculukta karşılaşabileceğiniz zorlukları hafifletmeye yönelik tüm ek uygulamaları kapsar:
- Palyatif Bakım ve Ağrı Yönetimi:
İleri evre kanserlerde ağrı sık görülür. Güçlü ağrı kesiciler (opioidler dâhil) ve tamamlayıcı yöntemler (örneğin masaj, sıcak uygulama) hastanın konforunu artırmada yardımcı olabilir.
Palyatif bakım ekibi, hastanın yaşam kalitesini yükseltmek için solunum problemleri, bulantı, kusma gibi semptomları yönetmede de stratejiler geliştirir.
- Beslenme Desteği:
Karın içinde tümör ve asit varken, yemek yemek zorlayıcı olabilir. Hastalar hızlı doyabilir veya bulantı şikâyetleri olabilir. Bu noktada beslenme uzmanları yüksek kalorili, protein açısından zengin ve sindirimi kolay gıdalar planlar.
Gerekirse sıvı beslenme formları veya özel mama destekleri önerilir. İleri safhada bazı hastalarda nazogastrik sonda veya parenteral beslenme (damar yoluyla beslenme) gerekebilir.
- Psikolojik ve Sosyal Destek:
Kanser tanısı, hastanın ruhsal durumunu derinden etkileyebilir. Kaygı, depresyon ve umutsuzluk duyguları sık yaşanır. Bu süreçte psikolog veya psikiyatrist desteği almak, bireysel veya grup terapilere katılmak önemlidir.
Aile ve yakın çevrenin de yönlendirilmesi, bakımın koordinasyonu ve hasta yakını tükenmişliğinin önlenmesi adına sosyal hizmet uzmanları devreye girebilir.
- Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon:
Karın cerrahisi sonrası hareket kısıtlılığı veya kas güçsüzlüğü ortaya çıkabilir. Fizyoterapistler, hastaya özel egzersizler ve solunum teknikleriyle iyileşme sürecini hızlandırabilir.
Özellikle asit nedeniyle oluşan karın gerginliği, duruş bozukluklarına ve bel ağrılarına yol açabilir. Duruş egzersizleri ve hafif mobilizasyon programları, gündelik konforu artırır.
- Alternatif ve Tamamlayıcı Yöntemler:
Bilimsel verilerle desteklenen akupunktur, bazı vakalarda ağrı ve bulantıyı hafifletebilir.
Bitkisel takviyeler ise doktor denetiminde olmak kaydıyla, belirli durumlarda kullanılabilir. Ancak bu ürünlerin standart tedavinin yerini tutmayacağı ve mutlaka uzman gözetiminde değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
- Evde Bakım ve Yardımcı Cihazlar:
Hastalar, belirli bir tedavi aşamasından sonra evde bakım sürecine geçebilir. Bu dönemde evde hemşirelik hizmeti, oksijen cihazı, hasta yatağı gibi olanaklara ihtiyaç duyulabilir.
Bazı vakalarda, tekrarlayan asit boşaltma işlemleri için karın içine sürekli kateter takılarak hasta ev ortamında sıvıyı kontrollü biçimde boşaltabilir.

Doç. Dr. İsmail Sert, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra genel cerrahi uzmanlığını Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladı. İsviçre, Hollanda ve Malatya’da organ nakli, karaciğer, pankreas ve safra yolu cerrahisi üzerine eğitimler aldı. 2018’de Tepecik Hastanesi’nde karaciğer nakli programını kurdu ve yönetti. Türk ve Avrupa Cerrahi Yeterlilik Belgelerine sahiptir. Ağustos 2023’ten itibaren İzmir Bayraklı’daki özel kliniğinde hastalarını kabul etmektedir.
Laparoskopik Distal Pankeotektomi
Kanser Cerrahisi
Sitoredüktif Cerrahi ve HİPEC (sıcak kemoterapi)
Kanser Cerrahisi
Kitle sebebi ile Bilateral Adrenelektomi
Kanser Cerrahisi
Pankreas Baş kısmında ki yaklaşık 4cm’lik kitlenin Whipple Ameliyatı
Kanser Cerrahisi